Gün Rodoplu's profile

ARCH302, eVolo 2020

Timeline 00///

Şu anda İSPARK tarafından otopark olarak işletilen Eski Salı Pazarı arazisi projelendirilmiş, inşaat çalışmaları başlamıştır. Ancak henüz başlamışken patlak veren, sonralarında ‘çevre krizi’ olarak isimlendirilecek olay Türkiye’nin en büyüğü olan inşaat sektörünü etkilemiş, Eski Salı Pazarı’na yapılması planlanan konut binaları ve araziye yol getiren inşaatlar yarım kalmıştır. Binalar cephelerinden çıplak, kaba iskeletiyle beklemektedir.

21. yüzyılda batı dünyası global marketteki rolünü hızlıca kaybetmiş, Amerika ve Avrupa ülkeleri ekonomik ve siyasal gücünü Çin, Hindistan, Japonya gibi ülkelere kaptırmayacak hamleler yapmakta geç kalmıştır. New York, Londra gibi batı ekonomisinin demirbaşı şehirler mülteci politikalarının idaresini yapamamış, bu eski süper-şehirler her zamankinden çok daha heterojen hayatlar yaşamaktadır. İstanbul bu durumdan etkilenen metropollerden biri olmuştur, bu politikalar şehir hayatını önemli bir şekilde etkilemiş ve etkilemeye devam etmektedir. Önü alınamayan atık yaratma alışkanlıkları iklim ve coğrafyaya geri dönüşü çok zor yaralar açmıştır, bu ‘çevre krizi’nin en önemli aktörleri bulunması güçleşen doğal kaynaklardır.

Petrol yokluğu ile plastik üretimi neredeyse durmuş, küresel ısınma ve iklim değişikliği şehircilik anlayışlarında öncelik olmuştur. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, çok ani ve şiddetlice pratik etmeye başladığımız yer ve şehir pratikleri, günlük hayatın yetişilmesi imkansız hızı kendine çelme takmış, ‘çevre krizi’ olayları insanların başkaldırısına ve onlara dayatılanın inkarına vesile olmuştur. Bu farkındalık ile, toprağa ve onun doğru kullanımına özen gösterilmeye başlanmıştır. Toplumların bu dönemi atlatmasını kolaylaştıracak kişiler olarak bilim adamları, mühendisler ve şehir planlamacılar yeni binalar yapılmaması ve hassas toprağa daha fazla zarar verilmemesi için önlemler almaya başlamıştır. İstanbul’da öngörülen büyük deprem ve büyüyen nüfus gibi gerekçelerle mimari anlayışın sosyal dinamiklere ve iklime daha duyarlı olarak yeniden düşünülmesi gerekmektedir. Dünyaya haddimizden fazla zarar verdiğimiz konusunda artık çok daha fazla insan mutabıktır, dahası, insanoğlu çok geç kalmadan dünyasına sahip çıkmayı bir numaralı meşguliyeti haline getirmiştir.
Timeline01///

Krizin global etkileri mimarların rolünü yeni binalar tasarlayan değil, terkedilmiş binaların yaşam döngüsünü tekrardan başlatacak kişiler olarak belirlemiştir. Yapılacak yeni yaşam alanları toprağa olabildiğince az dokunan ve toprakta halihazırda ayak izi olan yapılara eklenen mimariler olmalıydılar. Bu ek olma durumu İstanbul’un hafızasında halihazırda önemli bir pratiktir, çünkü İstanbul yüzyıllardır olan üzerine inşa eden bir şehir olagelmiştir.
Krizin yaraları sarılmaya ve dünya çok hızlı bir şekilde değişmeye devam ederken, İstanbul’un şehir yaşantısında ciddi değişimler olmaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde devletler elektrikli araba dışında araba kullanılmasını yasaklamıştır, bu tasarının öncülü kuzey Avrupa ülkeleri olmuştur. Metropollerdeki nüfus artışı devam etmektedir ancak eskisine göre yavaşlamıştır, toplumdaki şehir algısı ciddi değişimlere uğramaktayken şehirler göç aldığı gibi göç vermeye başlamıştır (İstanbul özelinde bu ilk olarak 2017 yılında olmuştu).

Bunun en önemli nedeni olarak tarihçiler ve antropologlar, interneti ve internetin, herkesin her yerden ulaşabildiği bir kaynağa dönüşmesini göstermiştir. Dahası, metropol ve büyükşehirlerde milyonlarca insanın her gün yaşadığı ‘plaza hayatı’ insanların arzuladığı bir yaşam olmaktan çıkmış, ‘çevre krizi’ ve sonrasında toplumlarda gözlenen ‘başkaldırı hali’ ile bu plazalar boşalmaya başlamış, bu binalar şehirlerdeki yaşamını şehirdeki hayaletler olarak devam ettirmiştir. İnsanlar çalışmak için plazalara değil, birlikte var olabildikleri bir çatıya ihtiyaç duymakta, para kazanma ve işe gitme bir bilgisayar, bir masa ve bir kahve makinesi ile başarılabilir hale gelmiştir. Bazı insanlar bunu küçük şehirlere göç ederek aramış, İstanbul gibi metropoller şehir yaşantılarını ciddi derecede değiştirmeyi göze almıştır. Hala şehirlerde yaşayan insanlar çoğu yere giderken toplu taşıma gerekmediği zamanlarda yürümeyi ya da bisiklet kullanmayı tercih etmeye başlamıştır; metropollerin, plaza ve alışveriş merkezlerinin çözünümü ile insanlar kentsel sorunlarının en önemlisi olan insan ölçeğini hayatlarına geri sokmaya çalışmaktadır.
Şehrin diğer mekanları; çoğu otoyol, cadde ve sokaklar arabadan çok insan ve bisiklet trafiğine hizmet etmekte, devletin küçük ve ucuz yatırımlarıyla bazı kent parçalarında bisiklet ve yaya yolları insanların yaşam alanları arasında gerçek anlamda ağlar kurmakta, unutulmuş kent parçalarını ekonomik ve sosyal olarak şehre geri kazandırmaktadır. Bu kent parçaları ya eskisi kadar kullanılmayan otoparklar, ya da insanların içine girmeyi reddettiği plazaların dikili olduğu alanlardır. İnsanlar, elektrikli de olsa arabalarından vazgeçmemiş ancak şehirleşme pratikleri araba trafik ve egzozuna değil, insan vücuduna cevap verecek şekilde tasarlanmaya başlanmıştır.

Yavaşlayan ekonomik ve endüstriyel üretim sayesinde, Eski Salı Pazarı olarak bilinen arazide kazılmış beton yerini toprağa ve yeşile bırakmaya, endüstriyel atıklarla zehirlenen Kurbağalıdere suları kendi kendini temizlemeye başlamıştır. Bu alanın terkedilmiş halinden yararlanan insanlar arazide yarım kalan yapıların içerisine yerleşmeye başlamış, yarım kalan duvarlarını örmüş ve kendilerine geçici konutlar yapmıştır. Şehirdeki -yatayda betonarme, dikeyde ise demir-çelik olan- bir çok arazi benzer çözünmeler yaşamaktadır. Bunlar şehrin ve şehirlinin alışık olmadığı tanımsız arazilerdir ve yaşam döngüleri -mimar olmayan kişiler tarafından ve sayesinde- tekrardan başlamıştır.
Timeline02///

Modern zamanın en uzun ve etkili krizlerinden biri yavaş yavaş etkisini kaybetmeye başlamıştır. Toplum bu sürede edindikleri iyi alışkanlıkları devam ettirmeye kararlı görünmektedir, eskisine göre yapılı çevreyi çok daha iyi idare eden, kendi vücuduna ve doğanın sağlığına özen gösteren bir tutum içerisindedir. Devletler ekonomik yetilerini geri kazandıkça mimarlar ve şehircilerden, uzun bir süredir göz ardı edilmiş olan sosyal konut ve sağlıklı yaşam alanları istenmiştir. Bu konutlar hem yaşam, hem çalışma, hem de buluşma alanları olarak tasarlanmalıdır, interdisipliner çalışmayı, daha küçük çaplı şirket ve yatırımları öne çıkarmaktadır. Otomobil kullanım alışkanlıkları azaldıkça, bu mobilite eksikliği, çok daha fazla insanın evlerini ve çalıştıkları mekanı yakın tutmasına neden olmuştur. Bir yandan home-office çalışma pratiği verimliliğini kaybetmiş, insanlar birlikte iş yapacakları insanlarla beraber, evlerinden ayrı mekanlara ihtiyaç duymaktadır. Ev ve işyeri hala farklı mekanlardır, ancak her ikisi de 21. yüzyıl başındaki ölçeksiz hallerinden vazgeçmiştir. Şehirleşmenin en baştaki amacı insan sosyalliğinin en verimli şekilde mekansallaşması ise, plaza ve dev konutların buna cevap vermediği çok açıktır. Bu izotopik hal, şehirleşmenin bahsedilen tanımına terstir, ve yeni konut ve çalışma mekanları bu duruma açık bir başkaldırı niteliğindedir. Dolayısıyla bu yeni ‘ev’ ve şehir anlayışı insanoğlunun en biricik özelliklerinden sosyalleşme üzerine olmuştur. Dahası, bu interdisipliner ve opensource kültürün, internet gibi araçlarla birlikte insanların rutinlerini böylesine değiştirirken konut mimarisine girdileri de şu anda araştırılmalıdır. İnsanların asırlar önceki yaşama alışkanlıklarını andıran rutinlere geri dönüş vardır, insanlar yürüyebildikleri kadar uzaklara gidiyor ve çoğu zaman mahallelerinde vakitlerini geçiriyordur, dolayısıyla tüm ihtiyaçları yürüme mesafesinde yani mahallelerinde olmalıdır. Bu, yeniden, konut projelerine bir girdi olarak alınmıştır, çok farklı insanların farklı ihtiyaç ve tercihleri üzerinden oluşan yeni ve heterojen bir yaşama alanıdır. Bu heterojen durum, İstanbul’un niyeti olmadan becerebildiği progresiflikte ve kaotik estetiğinde tarihi boyunca gözlemlenebilir. İyi ve kötü yanlarıyla, İstanbul’da yaşam öncekinin halini çok fazla düşünmeden katman katman üst üste birikmiştir, altta kalan katmanlar zaman zaman ezilse de, veya yeni katmanlar hak ettiği değeri bulamasa da, birbirleriyle var olmayı öğrenmiş ve İstanbul’a eşi bulunmaz enerjisini veren yanlarından biri olmuştur.

Önceleri Eski Salı Pazarı olarak bilinen arazi, üzerinde yetişen yeşillik sayesinde kentin gözde mekanlarından biri olmuş, İstanbul gibi yoğun şehirlerde çok fazla karşılaşılmayan kontrolsüz yeşil mekan, artık kentliler tarafından ‘Çayır’ olarak isimlendirilmiştir. İlginçtir ki bu süreç 20. yüzyıl ortalarında bir kez daha yaşanmış ve Kadıköylüler buraya daha öncesinde de ‘Çayır’ ismini vermiştir. Burada uzun süredir kaçak bir şekilde, sağlıksız yaşamak zorunda kalmış insanları ev sahibi yapacak, topluma kazandıracak ve son yıllarda süregelen yeni ekonomik/sosyal modele uygun olarak tasarlanmış bir konut projesine başlanmıştır. Bu proje sadece burada uzun zamandır yaşayan insanları değil, atıl durumda bırakılmış iskeletleri de şehre geri kazandırmak niyetinde olmuştur. Bu projeyle birlikte kazanılan boş plaza ve konut mekanlarını şehre geri kazandırma pratiği uzun zamandır İstanbul coğrafyasını ve insan ölçeğini hiçe sayarak inşaa edilen gökdelenlerin bulunduğu onlarca arazi için bir prototip alınabilir. Bu yüzyılda asıl pratiği eskiyi dönüştürmek ve onun üzerine eklenmek olan mimarların bu binalarla yapmak istediği bu olmuştur; İstanbul’un daha önce birden çok kez yaptığı gibi insanları yerlerinden etmek değil, onların yıllardır burada inşa ettiği yaşam üzerine eklemlenmek. Aynı prensip ‘Çayır’ içinde geçerli olmuştur , bu yeni keşfedilmiş farkındalık ile insan eli değmemiş kent parçasına minimum müdahale ile, mimarlar yapıları toprağa gerekmedikçe temas etmeyecek şekilde tasarlamaya gayret etmiştir.
ARCH302, eVolo 2020
Published:

ARCH302, eVolo 2020

Published:

Creative Fields